Bu bağlamda milli kültür ve medeniyetimiz, her millete nasip olmayacak; erdem, fazilet ve güzelliklerle doludur. Ve işin garibi de kültürel unsurların çoğunluğu yazılı değil görerek, yaşayarak, örnek alınarak öğrenilir. Biz buna kültür aktarımı diyoruz. İşte bu gün bu kültür aktarımında çok büyük sıkıntılar yaşamaktayız. Çocuklarımız Noel baba’yı iyi tanırlar ama Dede Korkut’u bilmezler. Noel’i bilirler ama Hıdırellez’i bilmezler. Kültür küreselleşmeye doğru gitmekte ama bu küreselleşmede bizden unsurlar bulunmamakta. Kendimizin bile kullandığı kelime sayısı hızla azalmaktadır. Otuz yıl öncesinde kullanılan binlerce kelime bu gün kullanılmamaktadır. Atasözlerimiz ve deyimlerimiz hızla azalmakta ve yok olmaya doğru yüz tutmaktadır.
Burada önemli olan somut olmayan kültürel mirasın korunmasıdır. Yani gelenek ve görenekler, adetler, değerler, düğünler, bayramlar, milli günler, doğum, ölüm…. Bunlar yazılı olarak yer almazlar. Atalarından görüldüğü şekliyle uygulana gelmiştir.
Kültür bir milletin tarihi boyunca yaşam biçimi, tecrübeleri, anlayışları, gelenek ve görenekleri, inançlarıdır. Binlerce yıllık denenmişlikle, zahmetle, bazen çaresizliklerle yoğrulmuş ve bu günlere gelmiştir. Milli Kültürün bilimsel tanımı; bir ülkeye veya topluma millet kimliği kazandıran, diğer milletlerden farkını belirleyen ve ortaya koyan, tarihi boyunca o millete ait maddi ve manevi değerlerin tümüdür.
Köklü bir tarihe, medeniyete sahip olan milletimiz muhteşem kültürünü oluşturmuş, İslamiyet’i kabulü ile buna dini değerleri de yerleştirerek ve kuşaktan kuşağa aktararak bu günlere gelmişlerdir. Önceden milletler ve ülkeler arasında teknoloji ve iletişim bu kadar yaygın olmadığı için kültürel etkileşim çok az olmakta idi. Ancak günümüzde medya, sinema gibi unsurlar bu etkileşimi o kadar hızlandırmıştır ki; çocuklarımızın davranışlarını, konuşmalarını görünce şaşırmaktayız. Oysa bu denli zengin kültüre sahip olduğumuz halde biz başkalarını etkileyeceğimize kendimiz etkilenmekteyiz. Hızla kültürümüz ve kültürel değerlerimiz yozlaşmakta.