18 Mayıs 2024, Cumartesi

Son dakika Karaman haberleri

“VUR DE VURALIM, ÖL DE ÖLELİM.”

“VUR DE VURALIM, ÖL DE ÖLELİM.”

 Ancak Hakk daima tecelli

etmiştir. Bize çamur atmaya çalışanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Ancak biz kararlı

duruşumuzu bozmuyor ve bildiğimiz yoldan şaşmıyoruz. Her iftiraya verecek bir cevabımız

muhakkak vardır.

Hilal Kaplan adında bir hanımefendi katıldığı bir televizyon programında hareketimiz ve

liderimiz hakkında ağır ithamlarda bulunmuştur. Daha konuşmasının başında PKK’nın silah

bıraktığını söyleyerek nasıl bir yanılgı içinde olduğunu göstermiştir. Terörist Karayılan

ateşkesin amacının Öcalan’ın ve KCK tutuklularının serbest bırakılması olduğunu

söylemektedir. Bu demektir ki, Öcalan ve KCK tutukluları serbest bırakılmazsa silahı

tekrar ellerine alacaklardır. Bu, devleti silah ile tehdit etmek değil midir? Bir terör örgütü

devletimizi böyle tehdit ederken, duruşu belli, çizgisi belli bir lidere “Vur de vuralım, öl de

ölelim.” demekten daha güzel bir cevap olabilir mi?

Hilal Kaplan sözlerine şu şekilde devam etmektedir: “Bu ülkede her ay 15 tane asker cenazesi

gelirken ben kimsenin vur de vuralım diye miting yaptığını görmedim.”

Sayın Hilal Kaplan size hatırlatmak isteriz ki verilen şehitler mücadelemizin göstergesidir.

Ordumuz mücadele ederken, biz askere gidecek evlatlarımızı yetiştiriyorduk; ancak

devletimizi ayakta tutan silahlı kuvvetlerimiz çözüm süreci ve Silivri tiyatrolarında aciz

bırakıldı. Binlerce yıllık devlet geleneğimize üç beş kendini bilmez önünde diz çöktürülmeye

çalışılıyor. Hilal Kaplan bizim milli refleksimizle uğraşmayı bir kenara bırakıp neden

askeri operasyonların devam etmediğini sorgulamalıdır. Devlet üzerine düşen görevi yerine

getirmezse, bu görevi yerine getirmek için her zaman gönüllü olduğumuzu herkesin bilmesini

isteriz.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bursa mitinginde “Bursa Türk milletinin yanında, Türklüğün

tarafında ve vahdetin yanındadır.” demiştir. Hilal Kaplan Hanım bu cümlelerden de

rahatsız olmuş. Bu cümlelere karşı çıkarken kullandığı ifadelerden anlıyoruz ki, kendisi

bizim Türklük tanımımızdan bihaberdir. Türk demek Ankara demektir, Hakkâri demektir,

Diyarbakır demektir, Urumçi, Kerkük, Bişkek, Bakü, Bosna, Mekke demektir.

Hilal Kaplan, Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’ye Bursa’da yaptığı konuşmayı Diyarbakır’da

da yapıp yapamayacağını sormaktadır. Anlaşılan kendisinin 2011’de yapılan Diyarbakır

mitinginden haberi yoktur. Diyarbakır mitingine 100 kişinin katıldığını söyleyerek oradaki

on binlerce iradeyi yok saymıştır. Ayrıca kendisine 350.000 kişinin “Vur de vuralım öl de

ölelim.” dediği bir lider mi Diyarbakır’da miting yapmaktan korkacaktır?

Bütün bu ithamlarından anlaşıldığı kadarıyla, Ülkemizde önce bilgi sahibi olmadan fikir

sahibi olma hastalığı bugün gelinen noktada beyin sahibi olmadan fikir sahibi olmaya

dönüşmüştür.

Ülkücü Harekete edepsizce saldırılar bununla da sınırlı kalmamıştır. Hüseyin Çelik daha

önceki basın açıklamalarımızda yer alan ifadelerden bihaber, Liderimiz Sayın Devlet

Bahçeli’nin çocuğu olmadığı için evlat acısını anlayamayacağını söylemiştir. AKP

yöneticilerinin önce ülkem ve milletim diyen bir liderin ahlakına ulaşmalarını beklemek

şüphesi ki hayal olur. Ancak Hüseyin Çelik’in idrak edemediği bir nokta da sadece kendi

evlatları için üzülmenin ve kaygılanmanın bencillikten öteye geçemeyeceğidir. Oysaki

milletin her ferdi, bu milletin bütün evlatlarının acısını içinde duyar. Millet olabilmek de zaten

budur.

Yüce Kitabımız Kur’anı-ı Kerim’de, Cenab-ı Hakk biz kullarını her türlü sapkınlığa karşı

uyarır. Rabb’imiz Enfâl Suresi’nin 28. ayetinde bizleri şöyle uyarıyor: “Biliniz ki, mallarınız

ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır.” Yoksa Hüseyin

Çelik evlat sahibi olduğu için kendini daha anlayışlı, daha üstün mü sanıyor? Oysaki kendi

evlatlarında onun için bir sınav olduğunu unutuyor. Hepimiz Allah’ın bizlere nasip ettiği

kadarıyla yetinmeliyiz. Allah Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’ye milyonlarca Ülkücü evlat

nasip etmiştir. Ve o evlatların her biri Hak yolunda hakikat yolunda şehadet şerbetini içmeye

hazır yiğitlerdir. Bu yüzdendir ki rahatını ve ferahını düşünenler milletin derdiyle hemhal

olmayı da beceremezler.

Hüseyin Çelik, şehitlerimizi ciddiye almamış ve onlardan “üç beş Mehmet” olarak söz

etmiştir. PKK bomba patlattı, şehit verdik diye meclisin toplanamayacağını söylemiştir. Bu

açıklamasının üzerinden bir yıla yakın zaman geçmesine rağmen henüz Türk Milletinden özür

dilememiştir. Şehide üç beş Mehmet diyen biri, onların acısını içinde duyabilir mi?

İnsan evladını kaybedince evine ateş düşer. Ancak bizim kahraman Türk analarımız şehit olan

evlatlarının arkasından “Vatan sağ olsun!” der. O analar, vatan için evlatlarını şehit vermeyi

göze almışlardır. Hüseyin Çelik’e şunu soruyoruz: Analar evlatları şehit düşünce mi daha çok

acı çekiyor, yoksa uğrunda evlatlarını verdikleri bu ülkeyi bölmek için sizin yaptıklarınızı

görünce mi daha çok acı çekiyor?

Mavi Marmara hadisesinde evlatlarını kaybedenler için İsrail’den özür ve tazminat talebinde

bulunup bunu da siyasi malzeme yapan sizler, söz konusu terör örgütü tarafından şehit edilen

evlatlarımız olunca ne kadar da alttan alır hale geliyorsunuz. Şehide kelle, terörist başına

sayın diyecek kadar alçalan dilleriniz siyasi malzeme yapabileceğinizi hissettiğiniz her alanda

nasıl oluyor da en üst perdeden şakıyor.

Hiç bir hususta olmadığınız gibi bu konuda da samimi değilsiniz. Doğu Türkistan’da Çinli

katillerle ticari işbirliğini, Kerkük’te Telafer’de Kürt peşmerge ağalarıyla petrol pazarlığını,

Çeçenistan’da Rus doğalgazını Müslüman’ın ve Türk’ün katlinden üstün görüyorsunuz. Ama

unutmayın ki kul anlamasa da şüphesiz ki Allah görür ve o her şeye kadirdir.

Ülkücü Harekete zarar vermeye gücü yetmeyenler, bu seviyesizce üslup ile bizi yıpratmaya

çalışmaktadır. Bu kimseler vatanı ve milleti için hangi fedakarlıklarda bulunmuşlar ki bu

milletin Allah’tan başkasına kul olmaması için binlerce şehit veren Ülkücülere dil uzatma

cüretini gösterebiliyorlar?

Biz hepimiz, Allah ve millet sevdasıyla çarpan yürekleriyle yüzbinlerce Bozkurt, Hz.

İsmail’ce boynumuzu Allah yolunda uzatmasını da biliriz, Hz. Hüseyin gibi kıyama

kalkmasını da. Kürşad gibi 40 çeriyle Çin sarayını da basarız Fatih gibi İstanbul’u da

fethederiz. Bizim soyumuz, sopumuz, atamız ecdadımız da bellidir. Sultan Alpaslan Han da

biziz, Başbuğ Alpaslan Türkeş de! Enver Paşa da vardır şeceremizde, Gazi Mustafa Kemal

de! Ve herkes bilsin ki Sayın Devlet Bahçeli’nin hem evladıyız, hem de onun yürüdüğü

yolun, işaret ettiği menzilin takipçisiyiz. Sizlerin ağabeyi Barzani, kardeşi Beşar Esad, dostu

Obama ve Bush, sofrasında yemek yedikleriniz ise Çinli katillerdir.

Türkiye’nin milli birliğini zedelemeye çalışan ve vatanın bölünmez bütünlüğünü tehlikeye

düşüren açılım safsatasının başlatıldığı ilk günden bu yana, Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli

defalarca bunun bir ihanet projesi olduğunu, teröristlere sağlanan imtiyazlar ve verilen

tavizlerin milletimiz nezdinde derin yaralar bırakacağını söylemiştir. Ancak bölünme

senaryosunun baş mimarları bu iddialarını ispat etmeyenin “şerefsiz” olduğunu söylemiş,

aradan geçen sürede yaşananlar Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’yi haklı çıkarmış ve tarih

kimin şerefsiz sıfatına malik olduğunu sayfalarına kazımıştır.

Hepimizin bildiği üzere terör örgütü militanları artık dağlarda değil; şehirlerimizde,

köylerimizde, sokağımızda ve üniversitelerimizdedir. Nitekim mezun olup büyük Türk

Milleti’ne hizmet etmekten başka hiçbir gayesi olmayan Ülkücü-Milliyetçi Türk gençliğini

hedef alan rezil saldırılara şahit olmaktayız. Bu saldırılar önce Ankara’da Dil Tarih ve

Coğrafya Fakültesi’nde boy göstermiş, sonra İstanbul’da Marmara, Çankırı’da Karatekin,

Muğla’da Sıtkı Koçman Üniversiteleri’nde rezilleşerek anaların gönüllerine ateş düşürmeye

devam etmiştir.

Bu ateş çemberi son günlerde Kars Kafkas Üniversitesi’nde, Ankara’da Hacettepe

Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, Bartın Üniversitesi’nde gittikçe

daralmakta ve vicdan sahibi her Müslüman Türk’ün yüreğini huzursuz etmektedir. Geçtiğimiz

günlerde Ankara’nın göbeğinde, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde yaşananlar bunun

son örneğidir. PKK terör örgütü mensubu, millet şuurundan nasibini almamış vatan hainleri

kampüs içerisinde üzerinde “öcalan’a özgürlük, kürdistana statü” yazılı bir pankart asmış,müdahale eden özel güvenlik personellerinden 3 tanesinin ağır yaralanmasına sebep olmuştur.

Açılım senaryosunu Türk Milleti’ne demokratikleşme maskesi altında kabul ettirmeye

çalışanlar, Türkiye coğrafyası üzerindeki hain emellerini daha rahat gerçekleştirebilmek için

bu topraklarda ezelden beri var olan kardeşlik hukukunu yok etme teşebbüsünde bulunanlar,

bunun karşısındaki tek güç ve engel olarak başta Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli olmak

üzere Ülkücü Hareketi görmektedirler. Bu yüzden bizleri yıpratma ve yıldırma politikası

yürütmektedirler.

Bu vahim tablo içerisinde çaresiz bırakılmak istenen, yalnızlaştırılmaya çalışılan Türk Milleti

ve Türk Kimliği hapsedilmeye çalışıldığı Ergenekon’dan çıkış yolunu Bilge lideri Devlet

Bahçeli ve onun izini kurt yürüyüşünde takip eden yüz binlerce Ülkü Ocaklı Türk gencinin

kararlı ve azimli mücadelesinde bulacaktır.

Buradan bir kere daha haykırıyoruz:

O Başbuğ Türkeş’in evladıydı, Biz hepimiz de Devlet Bahçeli’nin öz evlatlarıyız!

yukarı çık